Saturday, March 20, 2010

Kendinizle Randevu

Bugün sanki New York’da baharın ilk günü. Hava pırıl pırıl güneşli. Şehir halkı kendilerini sokaklara atmış. Sokağın ucundaki büyük park panayır yeri gibi, çoluk çocuk herkes çimenlere yayılmış, köpek gezdirenler, bisiklete binenler, koşanlar, top oynayan çocuklar, top oynayan büyükler, herkesin keyfi yerinde. Benim de keyfim yerinde, büyük bir ağacın altında oturuyorum, uzun zamandır ilk kez dışarıda üşümüyorum ve yüzüme vuran güneşin tadını çıkarıyorum. Dört bir yanımdan neşeli insan sesleri geliyor. Ne kadar da özlemişim açık havada, sıcak bir yere girmek için acele etmeden vakit geçirmeyi.

Geçen haftalarda ayurvedik doktor John Douillard’ın bir konuşmasını dinlediğimden beri şehirde yaşayan insanlar olarak doğadan ve dünyanın doğal ritminden ne kadar kopmuş olduğumuzu düşünüyorum. Bu kopukluk mu biz şehir insanlarını mutsuzluğa, yorgunluğa ve sağlıksızlığa iten sebep acaba? Nedir bizi bu kadar doğadan kopartan? Tüm doğa; bitkiler, hayvanlar ve doğayla bağları henüz kopmamış insanlar güneşe bağlı bir ritimle yaşıyorlar. Güneşin doğuşuyla uyanıyor, batışıyla günlük aktivitelerini bitirip yavaş yavaş dinlenme haline geçiyor, yaşadıkları coğrafyaya ve değişen mevsimlere göre besleniyor, yine bulundukları mevsime göre günlük rutinlerini oluşturuyorlar.

Biz şehir insanları çalıştığımız işin belirlediği saatlere göre, çoğunlukla başucumuzda çalan bir alarmla uyanıyoruz, yataktan fırladığımız gibi aceleyle hazırlanıp doğrudan şehir trafiğine atıyoruz kendimizi. Midemize bize güne başlamak için ihtiyacımız olan güzel bir kahvaltı yerine bir bardak kahve gidiyor çoğu zaman, bazen bir peynirli poğaça, bazen kaşarlı tost, bazen de tatlı bir kurabiye eşlik ediyor kahvemize.

Kimi günler öğle yemeğine ayıracak vaktimiz olmuyor, bilgisayar başında birşeyler atıştırıyoruz, yemeğe çıkacak vaktimiz olsa da kısacık öğle tatilinde en yakinda ne varsa oradan birşeyler yiyoruz hızlıca. Tekrar bilgisayar başındaki yerimizi alıyoruz hiç vakit kaybetmeden.

Sonra akşamüstüne doğru bir yorgunluk basıyor, belki bir bardak kahve daha içersek kendimize geliriz diye mutfağa koşuyoruz. Kahve vücudumuza girdiğinde adrenalin salgılanmasına sebep oluyor ve merkezi sinir sistemimiz uyarılıyor. Kahvenin ana maddesi olan kafeinin verdiği enerjiyi ‘sahte enerji’ diye adlandırmak da mümkün. Asıl görevi vücudu acil durumlara karşı hazırlamak olan adrenalin salgılandığı zaman kısa süreli bir ayılma ve enerji yayılıyor vücudumuza. Bir süre sonra da ortada acil bir durum olmadığından düşüşe geçiyor enerjimiz ve biraz daha enerji için yeni bir arayışa başlıyoruz. Çoğunlukla tatlı yiyerek sonuçlanıyor bu ikinci enerji arayışı. Şeker de benzer bir şekilde önce hızla kan şekerimizi yükseltip vücuda enerji yayılmasına sebep oluyor, sonra da harcanmayan bu enerji ileride kullanılmak üzere yağ olarak depolanıyor ve ikinci ani enerji düşüşünü yaşıyor vücut. Şeker hakkında daha söylenecek çok şey var ama şimdi konuyu dağıtmayayım. Bir başka yazıda uzun uzun bahsetmek isterim şekerden.

Günün koşuşturmasından yorgun düşmüş bir şekilde eve döndüğümüzde koltuğa atıyoruz kendimizi, biraz televizyon seyretmek iyi gelir belki de yorgunluğumuza. Bütün gün bilgisayar ekranına bakmaktan yorulmuş gözlerimiz dinlenmek yerine biraz da televizyon ekranına bakıyor. Saatler geceyarısına gelmeden yatmıyoruz ve ertesi sabah yine aynı program, saatin alarmıyla başlıyor günümüz.

Durum böyle olunca yorgunluk ve halsizlik hayatın vazgeçilmez birer parçası olup çıkıyor. Oysa ki hayat bu kadar yorucu olmak zorunda değil. Yapacağımız şey biraz kendimizi dinlemek, ruhumuzun ve bedenimizin ihtiyaçlarına kayıtsız kalmamak. Biraz da doğaya ve kendimizin dışında olup bitenlere kulak vermek. Şehirde bile olsak, beslenme ve hayat şeklimizde yapacağımız küçük değişikiklerle daha enerjik, sağlıklı ve mutlu yaşamamız mümkün.

Özellikle baharın geldiği, havaların yavaş yavaş ısınmaya başladığı bu günlerde karanlık ve ağır kış halinden çıkarak başlayabiliriz hayatımızdaki değişikliklere. Ruhda ve bedende bir nevi bahar temizliği yaparak. Kış aylarının en belirgin özelliği havanın soğuk, günlerin kısa ve karanlık olması. Dolayısıyla kış boyunca bir nevi uykuya yatıyor doğa, insanların da daha az enerjisi oluyor, doğal olarak daha az olan enerjimizi harcamamak için daha az hareket etmeye, daha az sosyalleşmeye ve bedenimizi sıcak tutmak için sıcak yemeklere, protein ve yağ oranı daha yüksek besinlere ihtiyaç duyuyoruz. Çoğumuz bu durumun farkında bile olmadığımızdan kendimize dinlenecek bir dakika bile ayırmadan koşturmaya devam ediyoruz, ihtiyacımız olan enerjiyi de kahve ve şekerden alıyoruz, ya da en azından öyle sanıyoruz. Sonra da yorgun ve halsiz hissettiğimiz zaman şaşırıyoruz.

Bahar ayları günlerin uzamasıyla birlikte, kış ruh halinden çıkıp sıcak yaz günlerine kendimizi hazırlamak için hayatımızda temizlik yapmanın tam zamanı. Bunun en kolay yolu da biraz yavaşlayıp hayatımıza şöyle bir bakmaktan, doğanın bize bu aylarda sunduğu güneş ışığında daha fazla vakit geçirmekten ve taze sebze ve meyvelere günlük hayatımızda biraz daha fazla yer açmaktan geçiyor. Fakat hepsinden önce kendimize biraz da olsa zaman ayırmaktan.

Kendinize ayıracak hiç vaktiniz olmadığını düşünüyorsanız, güne her zaman kalktığınız saatten yarım saat erken kalkmayı deneyerek başlayın. Sabahları evde çok trafik oluyorsa evin diğer sakinlerinden de yarım saat erkene kurun saatinizi. O yarım saat sizin sadece kendinize ayırdığınız vaktiniz olsun. Kendinizle sabah randevunuz. İlk birkaç gün zor gelse de sonradan onsuz yapamayacağınızı garanti ederim. Hemen bilgisayarı açmayın, hatta gazeteyi bile almayın kapıdan, bir bardak ılık su içip kapatın gözlerinizi, sadece birkaç dakika kendi içinize bakın. Yapmaktan keyif aldığınız aktiviteleri getirin gözünüzün önüne, kendinizi mutlu hissettiğiniz zamanları, keyifle yediğiniz yemekleri, birlikte vakit geçirmeyi sevdiğiniz insanları, hayatınızda eksikliğini hissettiğiniz anları canlandırın kafanızda. Sonra açın gözlerinizi yavaş yavaş, güzel bir kahvaltı hazırlayın kendinize. Hiç acele etmeden güne başlamanın keyfini çıkarın. Bir süre sonra kendi başınıza geçirdiğiniz o yarım saatin günün en değerli vakti olduğunu farkedeceksiniz. Tadını çıkarın.

Keyifli baharlar!

Yasemin Yücel Ağazat

Health and Wellness Coach
Brooklyn, NY

www.yaseminagazat.com

contact@yaseminagazat.com